Aşkın Anlatımı
Kendi kendinin efendisi olmayı başarmak zorundasındır. Efendi de sensindir köle de...Bu çıkmazdan kurtulup efendilik tahtına inmemecesine kendini oturtmalısındır...
Bazı günler vardır; kiminle ne kadar konuşsan seni hafifletmeye yetmez... Bazı günler vardır; kimseyle konuşamazsın da içine konuşursun... Birileri suskunluğunu bozsun diye telefon sesine ya da kapı ziline odaklı yaşarsın ama arayan asla sen olmazsın. Arandığında da ne tuhaftır ki,içindeki değil dışındaki halini anlatırsın. Çünkü anlatmaya dayanamayacak kadar ağırsındır. Susar da susarsın ama iç sesini susturamazsın...Hiçbir mekana sığamazsın,daralır da daralırsın. Çünkü kendi içine mahkum etmişsindir kendini,kendinden kurtulamazsın. Kendini taşıyamazsın,yorar da yorar da yorarsın. Kimsenin seni bu esaretten kurtarmaya gücü yetmez, kendini kendinden azat etmekle özgür kalabilirsin ancak. Kendi kendinin efendisi olmayı başarmak zorundasındır. Efendi de sensindir köle de...Bu çıkmazdan kurtulup efendilik tahtına inmemecesine kendini oturtmalısındır. Kaldırımlara vurursun kendini,sokaklarda kaybetmek istersin kendini. Oysa salt insanlardan kaçabiliyorsundur girdiğin sokaklarda,kendinden kendini kaçıramıyorsundur ne yazık ki!Öyle bir haldir ki sendeki,gördüğün her obje imgelemeler yaratır beyninde hem de eski simgelerle...Dağılırsın...Her sokakta bir parçanı bırakırsın. Azalırsın,azalırsın,azalırsın... Artık yok olacak kadar az ’sındır . Az’ lığının sonundayken bir An gelir,Az’ lığına el verir ve sen yeniden azar azar çoğalırsın. Çoğalırsın,çoğalırsın,çoğalırsın... Dolar taşarsın. Bu kez doluluktan taşıyamazsın kendini. Yine azalmaya yer ararsın. O yeri de illa bulur ve kendini boşaltarak azalmaya başlarsın. Çoğaldıkça azalır,azaldıkça çoğalırsın. Hayatını bir de bu cümleyle tanımlarsın. Önemli olan aslında sadece şudur:Anı kaçırmamalısındır. Kaçırırsan,ne azalırsın ne de çoğalırsın. İşte o vakit;yok oluşunla tanışırsın!
İki kişilik adada kimse intihar etmez. İntihar ederse orda herkes ölür bunu sende bilirsin etsiz kemiksiz sevgilim.Ama sen yakıp gemileri attın kendini suya, bir boğuluşa
Bu yazıyı yazdığım anlarda sizden ve hayattan özür diledim... Vahiydeki Muhammed’i hissettiğim kadınlarım bana aynı sözü söylüyor.sen çok iyi birisin ama Kent başına kule şeklinde, parlak kağıttan, takmış olduğu sahte şapkalara teslim olmuşken, ben sarhoş evimdeyim. Ve saf ibadethaneler kıyısında dolaştığım sevgilim, gözyaşım, yüzümdeki tebessümüm bana diyor ki sen çok iyi birisin ama Amadan sonra başlıyorum hayata. Ama dan sonraya kalıyorum hep. ama sen bir kaybetmişsin, ama sen bu dünyadan değilsin, ama seninle kimse sevişemez
Amalardan sonra başlıyorum hayata, amalardan sonrada kalıyorum sana. Bu kaybetmişlik, bu yarım kalış, senin sevdiğin kapüşonlu hırkamın omuzlarına çöküyor. Kapüşonumla kapatıyorum kafamı üşüyorum , yaşattığımız yarım düşün yarım kalmasına düşüyorum. Bu düşüşte seni buluyorum, senin düşüşün gibi saf ve temizim. Hani hayalini kurduğumuz robinson cruse ve Cuma adasına paraşütle atlıyorum ama sen eksiksin. Adanın öteki tarafına bakıyorum. Hani senin küstüğün ve saklandığın diğer tarafa koşuyorum, sen yoksun. Sen bu adadan kaçmışsın benden habersiz, bensiz.
İki kişilik adada kimse intihar etmez. İntihar ederse orda herkes ölür bunu sende bilirsin etsiz kemiksiz sevgilim.Ama sen yakıp gemileri attın kendini suya, bir boğuluşa. Seni kurtarmak isterken kendim için, kendimi çektin suya. Oysa ben yüzmeyi bilmem bilirsin.
Ve yine bilirsin biricik düşümdü, ellerimle mutluluğu yüzüne serpmek, yüzünden tırnaklarına kadar seni mutlu etmek. Ve yine bilirsin, adadan kaçınca sen sakallı bir adamın koynuna, ben kıllı bir kadının rahmine gireceğim. Ama her daim gözümü yumduğumda gördüğüm sensin. Kent meydanında oturduğumda tüm güzellere bakıyorum, sana ne kadar benziyorlar diye aritmetik hesaplar yapıyorum. senin gülüşünü bulan hiçbir denklem bulamuyorum yüzlerde. Yüzlerin terk ettiği yerde hapisim, tutukluyum. Benliğimi bir bozuk para gibi sana sattım. Bir telefon ucundayım, rakamları çevirecek kadar ucuzum, her bastığın tuş, zehirli bir cam kırığı gibi batarken içime. Ben seninle düşlerimi bozdurdum bebeğim işte bu yüzden bu kadar zenginim. Senin çok para sandığın tel konuşmalarını ben ruhumla ödedim bebeğim. Ben seninle zengin düşlerimi yaktım senin ibadethanende. Çıkan dumana boğuldum, onunla zehirledim kendimi.
Beni gören herkes bıyık altından sırıtıyor, karda düşenlere güldükleri gibi gülüyorlar bana, ben sana düştüm. Sana kimse düşmezdi bebeğim, bir ben düştüm. Bir benim ayaklarım kaydı kentte , ve düştüğüm yerden kalkamadım. Şimdi bir insan artığıyım, bir sen artığıyım bir balgamım senin ağzından çıkan. Beni çöpçülerden başkası temizlemez bu ocak akşamında.
Ve bu Mayıs akşamında kimse silmez bu yazıyı silemez.
Kendi kendinin efendisi olmayı başarmak zorundasındır. Efendi de sensindir köle de...Bu çıkmazdan kurtulup efendilik tahtına inmemecesine kendini oturtmalısındır...
Bazı günler vardır; kiminle ne kadar konuşsan seni hafifletmeye yetmez... Bazı günler vardır; kimseyle konuşamazsın da içine konuşursun... Birileri suskunluğunu bozsun diye telefon sesine ya da kapı ziline odaklı yaşarsın ama arayan asla sen olmazsın. Arandığında da ne tuhaftır ki,içindeki değil dışındaki halini anlatırsın. Çünkü anlatmaya dayanamayacak kadar ağırsındır. Susar da susarsın ama iç sesini susturamazsın...Hiçbir mekana sığamazsın,daralır da daralırsın. Çünkü kendi içine mahkum etmişsindir kendini,kendinden kurtulamazsın. Kendini taşıyamazsın,yorar da yorar da yorarsın. Kimsenin seni bu esaretten kurtarmaya gücü yetmez, kendini kendinden azat etmekle özgür kalabilirsin ancak. Kendi kendinin efendisi olmayı başarmak zorundasındır. Efendi de sensindir köle de...Bu çıkmazdan kurtulup efendilik tahtına inmemecesine kendini oturtmalısındır. Kaldırımlara vurursun kendini,sokaklarda kaybetmek istersin kendini. Oysa salt insanlardan kaçabiliyorsundur girdiğin sokaklarda,kendinden kendini kaçıramıyorsundur ne yazık ki!Öyle bir haldir ki sendeki,gördüğün her obje imgelemeler yaratır beyninde hem de eski simgelerle...Dağılırsın...Her sokakta bir parçanı bırakırsın. Azalırsın,azalırsın,azalırsın... Artık yok olacak kadar az ’sındır . Az’ lığının sonundayken bir An gelir,Az’ lığına el verir ve sen yeniden azar azar çoğalırsın. Çoğalırsın,çoğalırsın,çoğalırsın... Dolar taşarsın. Bu kez doluluktan taşıyamazsın kendini. Yine azalmaya yer ararsın. O yeri de illa bulur ve kendini boşaltarak azalmaya başlarsın. Çoğaldıkça azalır,azaldıkça çoğalırsın. Hayatını bir de bu cümleyle tanımlarsın. Önemli olan aslında sadece şudur:Anı kaçırmamalısındır. Kaçırırsan,ne azalırsın ne de çoğalırsın. İşte o vakit;yok oluşunla tanışırsın!
İki kişilik adada kimse intihar etmez. İntihar ederse orda herkes ölür bunu sende bilirsin etsiz kemiksiz sevgilim.Ama sen yakıp gemileri attın kendini suya, bir boğuluşa
Bu yazıyı yazdığım anlarda sizden ve hayattan özür diledim... Vahiydeki Muhammed’i hissettiğim kadınlarım bana aynı sözü söylüyor.sen çok iyi birisin ama Kent başına kule şeklinde, parlak kağıttan, takmış olduğu sahte şapkalara teslim olmuşken, ben sarhoş evimdeyim. Ve saf ibadethaneler kıyısında dolaştığım sevgilim, gözyaşım, yüzümdeki tebessümüm bana diyor ki sen çok iyi birisin ama Amadan sonra başlıyorum hayata. Ama dan sonraya kalıyorum hep. ama sen bir kaybetmişsin, ama sen bu dünyadan değilsin, ama seninle kimse sevişemez
Amalardan sonra başlıyorum hayata, amalardan sonrada kalıyorum sana. Bu kaybetmişlik, bu yarım kalış, senin sevdiğin kapüşonlu hırkamın omuzlarına çöküyor. Kapüşonumla kapatıyorum kafamı üşüyorum , yaşattığımız yarım düşün yarım kalmasına düşüyorum. Bu düşüşte seni buluyorum, senin düşüşün gibi saf ve temizim. Hani hayalini kurduğumuz robinson cruse ve Cuma adasına paraşütle atlıyorum ama sen eksiksin. Adanın öteki tarafına bakıyorum. Hani senin küstüğün ve saklandığın diğer tarafa koşuyorum, sen yoksun. Sen bu adadan kaçmışsın benden habersiz, bensiz.
İki kişilik adada kimse intihar etmez. İntihar ederse orda herkes ölür bunu sende bilirsin etsiz kemiksiz sevgilim.Ama sen yakıp gemileri attın kendini suya, bir boğuluşa. Seni kurtarmak isterken kendim için, kendimi çektin suya. Oysa ben yüzmeyi bilmem bilirsin.
Ve yine bilirsin biricik düşümdü, ellerimle mutluluğu yüzüne serpmek, yüzünden tırnaklarına kadar seni mutlu etmek. Ve yine bilirsin, adadan kaçınca sen sakallı bir adamın koynuna, ben kıllı bir kadının rahmine gireceğim. Ama her daim gözümü yumduğumda gördüğüm sensin. Kent meydanında oturduğumda tüm güzellere bakıyorum, sana ne kadar benziyorlar diye aritmetik hesaplar yapıyorum. senin gülüşünü bulan hiçbir denklem bulamuyorum yüzlerde. Yüzlerin terk ettiği yerde hapisim, tutukluyum. Benliğimi bir bozuk para gibi sana sattım. Bir telefon ucundayım, rakamları çevirecek kadar ucuzum, her bastığın tuş, zehirli bir cam kırığı gibi batarken içime. Ben seninle düşlerimi bozdurdum bebeğim işte bu yüzden bu kadar zenginim. Senin çok para sandığın tel konuşmalarını ben ruhumla ödedim bebeğim. Ben seninle zengin düşlerimi yaktım senin ibadethanende. Çıkan dumana boğuldum, onunla zehirledim kendimi.
Beni gören herkes bıyık altından sırıtıyor, karda düşenlere güldükleri gibi gülüyorlar bana, ben sana düştüm. Sana kimse düşmezdi bebeğim, bir ben düştüm. Bir benim ayaklarım kaydı kentte , ve düştüğüm yerden kalkamadım. Şimdi bir insan artığıyım, bir sen artığıyım bir balgamım senin ağzından çıkan. Beni çöpçülerden başkası temizlemez bu ocak akşamında.
Ve bu Mayıs akşamında kimse silmez bu yazıyı silemez.