Forum Sitesi

Tam Versiyon: EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER 12-07-2022



Üzümler ne söylüyor?
Abdürrezzak Ali Efendi "rahmetullahi aleyh", 1800lü yıllarda Erzurum’da yaşamış bir Allah dostudur.

Bir gün, yolda bir hıristiyana rastladı.
Adam üzüm götürüyordu pazara.
Bir şarapçıya satacaktı onları.

Mübarek zat döndü o hıristiyana.
- O üzümleri bana satar mısın?
- Hayır, niye sana satayım ki?

- Üzümler öyle istiyor da.

Adam şaşırdı.
- Üzümler mi istiyor dedin?
- Evet, onlar istiyor.

- Hiç bir şey anlamadım
- Anlamayacak ne var? Üzümler, benim onları satın almamı istiyorlar.

Adam sinirlendi.
- Git be adam. Bunu da nereden çıkardın?
- Ben çıkarmadım. Üzümler öyle söylüyor.

- Tövbe tövbe. Ne söylüyorlar?
- Diyorlar ki: "Bu adam, bizi bir şarapçıya satacak. Biz ise şarap olmak istemiyoruz. Ne olur, bizi ondan satın al da kurtulalım şarap olmaktan".

Hıristiyan donup kaldı.
Rengi kül gibi olmuştu.
Kalbi değişti ve söyledi kelime-i şehadeti.

Yakınları sordular:
- Niçin Müslüman oldun?

Dedi ki:
- Benim bu niyetimi kimse bilmiyordu. Bu zat bildiğine göre, dini haktır diye düşündüm ve imanla şereflendim.

Halis mümin nasıl olur?

Bir gün sordular bu zata:
- Efendim, halis mümin nasıl olur?
- Yumuşak halı gibi. Yumuşak bir halıda yürüyen kimsenin ayakları o halıdan incinir mi?

- İncinmez efendim, dediler.

- İşte halis müminden de hiç kimse incinmez. O, ekmek ve su gibidir. İnsanlar, ekmek ve su olmadan yaşayabilirler mi?

- Elbette yaşayamazlar efendim. Herkesin ihtiyacı vardır bunlara.

- İşte "Halis mümin" de aynen böyledir. Herkesin, her zaman ihtiyacı vardır ona.

Ve şöyle bitirdi sözlerini:
- Mümin güler yüzlüdür. Ama yüzü gülse de kalbi mahzundur onun. Ağlaması çok, gülmesi azdır. Tebessümü ile gizler kalbindeki hüznü. Hülasa mümin, elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen insandır.a
Evliyalar İkliminden öğütler



O tiryak nedir?
Kazvin Evliyasından Radıyyüddin Kazvini hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, bir gün;
- Kardeşlerim, dünya nimetleri, ancak İslamiyet!e uymakta yardımcı oldukları zaman faydalı ve helal olurlar, buyurdu. Yani dünya kazancı, ahiret kazancıyla birlikte olduğu zaman işe yarar.

Sordular:
- Öyle olmazsa efendim?
- Böyle olmayan dünya nimetleri, şekerle kaplanmış zehir gibidir. Allahü teâlânın bildirdiği tiryak ile bu zehirlere ilaç yapmayanlara yazıklar olsun!

- O tiryak nedir ki efendim?
- Dinimizin emir ve yasaklarıdır. Bunlara uymak için biraz çalışan kimse, sonsuz Cennet nimetlerine kavuşacaktır.

- İyi de hocam, bu emirlere uymak zor geliyor insana.
- Evet, ama aslında çok kolaydır. Nefse zor geliyor.

- Ne tavsiye edersiniz hocam?
- Dünya işlerinizi yaparken, İslamiyet’e uymaya dikkat edin. Böyle yaparsanız, sonsuz saadete erersiniz.

Kulluk nasıl olur?

Bir gün de bazı sevdiklerine;
- Kardeşlerim, Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratmasıyla var olmaktadır, buyurdu.

Ve ilave etti:
- Bunun için iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Yani karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeli ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz!

- Musibet gelse de mi efendim?
- Elbette. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve Sahibine karşı gelmek olur.

- Ama bu, çok zor hocam.
- Evet zor. Ama böyle olmaya mecbur ve mahkumuz. Nitekim Allahü teâlâ, hadis-i kudside; (Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) buyuruyor.
EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER 



Ayrılmana rızam yok!
Bendeniz (Abdüllatif Uyan), Ahmet Mekki Efendi’nin “rahmetullahi aleyh“ yanında “müftülük katibi” olarak çalışıyor, bir taraftan da üniversiteye devam ediyordum.

Annem ve babam, hem okuyup hem de çalışmama razı olmadılar.
- Biz sana her ay para göndeririz. O işten ayrıl, dediler.

Her ne kadar;
- Mübarek bir zatın yanında çalışıyorum. Kendisi hem büyük alim, hem de seyyiddir, dediysem de;

Onlar yine;
- Hayır, ayrılacaksın. Yoksa hakkımızı helal etmeyiz, dediler.

Bunu, Müftü Efendiye arzettim.

Kabul etmeyip;
- Ayrılmana rızam yok! buyurdu.

Zor durumda kalmıştım.
O zamanki cahilliğime göre karar verip ertesi gün işe gitmedim.

Bir ay böyle geçti.
Artık kendisine görünmemeye çalışıyor,
evde oturup derslerime çalışıyordum.

Bir akşam abimlere (Lütfü Uyan) gitmiştim.
Otururken kapı çalındı.
Açtığımızda, Ahmet Mekki Efendi’yi gördük kapıda.

Eyvah! Dondum kaldım.
Ne yapacağımı, nereye saklanacağımı bilemedim.
Adeta yakalanmıştım.

Çok utandım.
Çünkü kendisini dinlememiş, bir aydır işe gitmemiştim.
Ama o, hiçbir şey olmamış gibi davrandı bana.

Eskisi gibi şefkat ve sevgi gösterdi.
Halimi hatırımı sordu.
Ve bir ara, cebinden “bir zarf” çıkarıp uzattı bana.

Ben, "Bu nedir?" diye sorar gibi yüzüne bakınca;
- Bu ayki maaşın, buyurdu.

Meğer istifa muamelesi yapmamış hakkımda.
Üstelik de benimle karşılaşacağını bilirmiş gibi maaşımı cebine koyup da gelmiş.

Bir ay daha geçti.
Ben yine işe gitmedim.

Ama ay sonunda yine karşılaştık aynı evde.
Yine cebinden çıkarıp maaşımı verdi bana.
Meğer bir bildiği varmış mübarek zatın.

İki gün sonra babamdan bir telgraf gelmiş müftülüğe.
“Oğlum Abdüllatif ayrılmasın. İşine devam etsin” diye yazıyormuş rahmetli babam.

Mesele anlaşılmıştı.
Meğer böyle olacağını bildiği için öyle yapmış mübarek zat.

Bana bakıp;
- Geçen ay gelmediğini, bu yılın senelik iznine saydım. Bu ayı ise, gelecek senenin iznine mahsub ettim, buyurdu.

Nur içinde yatsın.

iRcForumlari

EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER 27-01-2023



Bizim için ne diyorlar?
Bir gün Emir Sultan hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, abdest alıyordu ki, yanına şehirden bir talebe gelip durdu.

Emir Sultan sordu.
- Nereden geliyorsun evladım?
- Şehirden efendim.

- Şehirde bizim için ne diyorlar?
- Simyaya maliktir diyorlar efendim.

Buyurdu ki:
- Çok mu merak ettin? Simya odur ki, akan su altın olur.

Böyle der demez kolundan akan sular “Altın” oldu.
Hem de yere düşmeden.

Büyük Veli bunu görünce;
- Bu kelamımız murad değil, hikaye içindi, buyurdu.

Böyle deyince de, “altın”, yine “Su” oldu.

Cebindeki parayı say!

Yine Emir Sultan hazretlerini çok seven “Hoca Abdullah” diye bir tüccar vardı ki, bir gün bu büyük Veliye gelip, güzel bir “sarık” hediye etti.

Emir Sultan teşekkür etti.
Ve o tüccara bir miktar para verdi.

Tüccar, o parayı aldı.
Ellerini öpüp ayrıldı.

Çarşıdan geçiyordu ki, bir kalabalık gördü ilerde.
Baktı ki, çok kıymetli bir “Elmas” satılıyor.
Ve insanlar da toplanmış ona bakıyor.

Yaklaşıp fiyatını sordu.
- Otuzbin dirhem, dediler.

Almayı çok istedi ama parası yoktu.
Yürüyüp gitti eve.
O esnada bir ses duydu gaibten.

Durup dinledi:
- Cebindeki parayı say! diyordu.

Çıkarıp saydı.
Ve hayretten dona kaldı.

Zira "Otuzbin dirhem"den de fazlaydı o para.
Sevinip, o elması aldı hemen.
Bir yahudi tüccar onu gördü.

Ve elindeki elmasa bakıp sordu:
- Bunu bana satar mısın?
- Satarım.

Elması alıp, tam “yüzotuzbin dirhem” verdi karşılığında.
Tüccar çok sevindi.
Elması verip, yüzotuz bin dirhemi aldı.

Kendi kendine; “Vallahi bu, Emir Sultanın bir kerameti” dedi.
Ve Onun için büyük bir "Dergah” bina etti.
EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER 11-03-2023



Bu ömür, fırsattır
Mısır’daki Evliyanın büyüklerinden Sultan-ül ulema hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, dünya hayatı çok kısa olup, Cehennemdeki sonsuz azaplar, burada yapılacak işlere karşılıktır, buyurdu.

Ve ekledi:
- Bu kıymetli zamanı, lüzumsuz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara yakalanan kimseye yazıklar olsun!

Şöyle devam etti:
- Bu ömür, bir fırsattır. Bu fırsatı, en iyi şekilde değerlendirmelidir ki, elden giderse bir daha geri gelmez.

Sordular:
- Nasıl değerlendirelim efendim?
- Bir an önce İslamiyet’i öğrenip, bununla amel etmelidir. Dünya lezzetlerine düşkün olmanın sonu, dünyada da, ahirette de pişman olmak, inlemektir.

Şöyle bitirdi:
- Nefsi için günahlara girip de ahiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir.

Akıllı insan kimdir?

Bir gün de sevdikleriyle sohbet ederken;
- “Akıllı insan”, kışın ihtiyacını yazdan hazırlar, öyle değil mi? diye sordu.
- Evet hocam, dediler.

Buyurdu ki:
- “Ahiret azığı”nı dünyada iken hazırlayan da böyle akıllıdır işte. Kış gelip çatmadan odun kömür almak, nasıl akıllılık ise, ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanmak da akıl icabıdır.

Arkadaşını sevmezsen…

Bir gün, yeni bir talebesi;
- Hocam, sizi çok sevmek istiyorum, ne yapayım? diye sordu bu zata.

Buyurdu ki:
- Öyleyse arkadaşlarını çok sev evladım.

Genç anlamadı bundaki inceliği.
- Hocam, ben sizi çok sevmek istiyorum.

Mübarek zat gülümsedi.
- Arkadaşını sevmeyen, hocasını sevemez evladım.
Bunun malını ve evladını çoğalt!
Bursa alim ve Evliyasından Molla Fenari hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, bir gün şunu anlattı sevdiklerine:

Fahr-i alem Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir gün Enes bin Malik ”radıyallahü anh“ için;
- Ya Rabbi! Bunun mal ve evladını çoğalt! Ömrünü uzun et! Günahlarını affeyle! diye dua buyurdu.

Bu duadan sonra günden güne zenginleşti bu mutlu sahabi.
Hangi taşı tutsa, “altın” oluyordu sanki.

Mal, mülk, servet.
Ağaçlar, bağlar, bahçeler...

Evlat deseniz, yüz çocuğu oldu.

Yaşı yüzü geçti.
Açtı ellerini bir gün:
- Ya Rabbi! Habibinin hakkımda ettiği üç duanın ikisi kabul oldu. Üçüncüsü ne olacak? diye niyazda bulundu.

O esnada bir ses duydu gaibten:
- Üzülme! Bütün günahların da affedildi senin!


Seksen oğlu oldu

Bir gün de şunu anlattı:

Eshabtan Malik bin Rebia hazretleri ”radıyallahü anh“, bir gün Resulullah efendimizin huzuruna gelerek;
- Ya Resulallah! Dua buyurun, erkek evlatlarım çoğalsın, diye rica etti.

Efendimiz aleyhisselam kırmayıp;
- Ya Rabbi! Bunun erkek evlatlarını bereketli kıl! diye dua buyurdular.

Seksen oğlu oldu mübarek sahabinin.


Sert yatakta yatardı

Bir gün de;
- Efendim, bize Sevgili Peygamberimizden bahseder misiniz, dediler.

- Memnuniyetle, buyurup şunları anlattı:

Resulullah efendimiz aleyhisselam, sıkıntı ile yaşamayı severdi.
Günlerce az yer, sert yatakta yatardı.

Yatağının içi hurma ağacı iplikleriyle dolu idi.
Bazen buna, bazen bir hasır veya keçe üzerine, bazen de kuru toprak üzerine yatardı.

- Kuru toprak üzerine mi efendim? dediler.

- Evet, buyurdu. Aişe validemiz ”radıyallahü anha“ bir gece yumuşak yatak sermişti. Ama Efendimiz aleyhisselam o sabah kalktıklarında üzgündüler.

- Neden hocam?
- Çünkü o gece teheccüd namazı için uyanamamışlardı. Bu sebeple hazret-i Aişe validemize; “Bu yatağı bir daha sermeyiniz” buyurdular, “Bu gece teheccüde kalkamadım”
EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER 22-03-2023



İbadetlerinizi beğenmeyiniz
Afyon’da yaşayan büyük Velilerden Sultan Duvani hazretleri “rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;
- İnsan, ibadetlerinin, salih amellerinin çirkin tarafı olmadığını sanmamalıdır, buyurdu. Biraz ince düşünürse hepsini çirkin bulur. Güzelliğin kokusunu bile duymaz. Böyle olan kimse kendini beğenebilir mi?

Sordular:
- Yani ibadetlerimizi beğenmeyeceğiz mi efendim?
- Evet. Bir kimse, ibadetlerini kusurlu görünce, bunların Allah katında kıymeti artar. Kabul edilmeye layık olurlar. İyiliklerinizi böyle görmeye çalışınız. Hepsini kusurlu biliniz.

- Böyle bilmenin alameti nedir efendim?
- İbadetlerini kusurlu, bozuk gören bir kimse, öyle bir hale gelir ki, sağ omzundaki, iyilikleri yazan meleğin hiçbir şey yazmadığını sanır. Çünkü, yazacağı bir iyilik yaptığını görememektedir.

Ve ekledi:
- Sol omzundaki, kötülükleri yazan meleğin ise durmadan yazdığını sanır. Çünkü, yaptıklarının hepsinin çirkin ve kötü olduğunu görmektedir.

Ahirette neler sorulacak?

Bir gün de sordular bu zata:
- Ahirette neler sorulacak efendim?
- Dört şey, buyurdu.

- Onlar nedir efendim?
- Vücudunu nerede eskittiği, vaktini nerede harcadığı, ilmini nerede kullandığı, parayı nereden kazanıp nereye sarfettiği.

Ölüme çare yok

Bir gün de sohbetinde;
- Kardeşlerim, ölüme çare yok. Mümin olsun, kâfir olsun herkes bir gün ölecek, buyurdu.

Sordular:
- Ölüm acısını herkes duyacak mı hocam?
- İmanı olmayanlarla çok günahkârlar duyacak.

- Peki bu acı ne kadardır efendim?
- Kâfirler için çok şiddetli olacaktır.

- Ya müminler hocam?
- Onlar, öldüğünü anlamayacak bile. Bir bakacak ki ölmüş. "Aa, ben ölmüşüm" diyecek, o kadar.
EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER 23-03-2023



İnsanın ömrü çok kısadır
Konya’da yetişen Velilerden olup Celaleddin-i Rumi hazretlerinin ”rahmetullahi aleyh“ ortanca oğlu Sultan Veled ”rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;

- Kardeşlerim! İnsanın ömrü çok kısadır, buyurdu. Sonsuz olan ahiret hayatında, insanın karşılaşacağı şeyler, dünyada yaşadığı hale bağlıdır.

Ve ekledi:
- Aklı başında olan, ileriyi görebilen bir kimse, kısa olan bu dünya hayatında, hep, ahirette rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar.

Sordular:
- Mesela ne yapar efendim?

- Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek için çalışır. Rabbimizin kullarına hizmet eden, dünyada ve ahirette çok nimetlere kavuşur.

Şöyle devam etti:
- İnsanlara karşı yumuşak olup iyilik etmek, onların işlerini güler yüzle ve tatlı dille ve kolaylıkla yapmak, Allahü teâlânın sevgisine kavuşturan yoldur. Hatta bu işler, ahiret azaplarından kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur.

Ve ekledi:
- Hadis-i şerifte; (Allahü teâlânın en çok sevdiği kul, Onun nimetlerinin kullarına ulaşmasına vasıta olan kimsedir) buyuruldu.

İhlasla ibadet yapılırsa…

Bir gün de buyurdu ki:
- Bir insan ihlasla ibadet ederse, cenâb-ı Hak onun dünyada işlerini kolaylaştırır, kabirde ona acır, ahirette affeder.

Sordular:
- Ya ihlası kaybedersek hocam?

Buyurdu ki:
- O zaman çok sıkıntı çekeriz.

Kolay ibadet yapmak için

Bir gün de;
- Efendim, ibadet yapmanın kolay gelmesi için ne yapmalı? diye sordular bu zata.

Cevabında;
- Helal lokma yiyenin ibadet yapması kolaylaşır, buyurdu.

Sordular:
- Ya haram yenirse hocam?

Buyurdu ki:
- Haram yiyen harama meyleder. İbadet zor gelir onlara.
EVLİYA İKLİMİNDEN ÖĞÜTLER 25-03-2023



Kuş ve ayakkabı
Cezayir’de yetişen Velilerden Muhammed Ezheri hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, Hak teâlâ Sevgili Habibini her türlü zarar ve ziyandan korumuştur, buyurdu. Buna dair binlerce misal var.

Dinleyenler:
- Birini anlatır mısınız efendim, dediler.

Şöyle anlattı:
Bir gün Fahr-i alem Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” sahrada abdest alacaklardı.

Ayakkabılarını çıkarıp bir kenara koydular.
Buraya kadar tamam.

Ama tam ayakkabılarını giyeceklerdi ki, o sırada bir kuş, yukardan ani bir iniş yaptı ve ayakkabının birini kaptığı gibi havalandı.

Sordular:
- Merak ettik hocam. Sebep nedir acaba?

- Efendimiz aleyhisselam da merak edip kuşun peşinden bakıyordu ki, ayakkabı içinden bir yılanın yere düştüğünü gördüler.

- Yılan mı?
- Evet. Kuş vazifesini yapmıştı. Ani bir dalış daha yaparak ayakkabıyı aldığı yere bırakıp tekrar havalandı.

Melekler dua eder

Bir gün de “Salevat okuma”nın faziletinden bahsederken şunu anlattı sevdiklerine:
Bir gün Peygamber efendimiz aleyhisselam buyurdular ki:

- Bir kimse ne zaman bana bir salevat getirirse, Hak teâlâ o salevattan bir melek yaratır ve ona; “Senin işin, bu kula dua etmektir” buyurur.

Dinleyenler;
- Ne güzel, dediler.

- Evet. O melek, tâ kıyamete kadar ona dua eder.

Siz Cennete girin!

Yine Efendimiz aleyhisselam buyurdular ki:
- Ey Eshabım! Kıyamet gününde bir kısım Müslümanlar hesaba çekilir. Sevapları ağır gelince, onlara; “Siz Cennete girin!” denir.

Onlar Cennete giderken yollarını şaşırırlar.
Eshab-ı kiram sordu:
- Hikmeti nedir Ya Resulallah?

Buyurdular ki:
- İsmimi duyarlardı da, bana bir salevat okumazlardı.